İçindekiler
Işınlanma Mümkün mü? – Gelecekte Işınlanma Nasıl Olabilir?
Işınlanma, günümüzden 100 sene öncesine gidecek olursak bilim kurgu filmlerinden görebileceğimiz ve sanki gerçek hayatta olamayacağını sandığımız teknoloji günümüzde ise artık bir bilim kurgu figürü olarak kabul edilmiyor. 1980 yıllarından beri bu alanda yapılan deneyler ve yoğun çalışmalar ile ışınlanma artık gerçekleştirilebilir durumda, hatta fotonlar için gerçekleştirildi bile.
Gerçekleştirilebilir durumda olmasının birden fazla nedeni olmakla birlikte aslında gerçek olamayacağına dair çok ciddi fizik yasalarımızda bulunmakta. Bu durum günümüzde çelişki de fakat gelecekte bunun gerçekleşmesi sadece bir adım uzağımızda olabilir. Konuyu daha net anlayabilmek adına ilk önce ışınlanmanın ne olduğuna bakmamız gerekiyor.
Işınlanma teknik olarak bir yerden vakit kaybı olmaksızın başka bir yere ulaşabilmek başka bir deyişle A noktasında yok olup B noktasında var olmak. Konuyu zaten pek çoğumuz bilim kurgu filmlerinden biliyoruz.
Işınlanma üzerine pek çok deney ve çalışma bulunmasına rağmen günümüzde bir insanı ışınlayabilmek neredeyse imkânsız. Günümüzde diyorum çünkü yapılan çalışmalar bize gelecekte böyle bir teknolojinin var olabileceğinin ışığını yakar durumda. Yapılan çalışmalara geçmeden önce ışınlanmanın günümüzde neden imkânsız olabileceğine sebeplere de göz atmamız gerekiyor.
Işınlanma Nasıl Gerçekleştirilebilir?
Aslında olay oldukça basit, ışınlanma platformuna bir insan yerleştiriliyor makine insanı fotonlarına kadar ayrıştırarak ışınlanmak istediği noktaya kablo (oldukça gelişmiş kablolardan bahsediyoruz) veya uydu yardımıyla iletiyor. İletildiği yerdeki makine ise olağanüstü bir hesaplama yeteneği ile tekrar insanı birleştiriyor.
Üstün körü bir anlatım ile aslında o kadar da zor gibi gözükmeyebilir fakat işin içine birazcık girmemiz gerekiyor. Olay örgüsünü baştan başlatalım;
Işınlanmanın gerçekleştirilebilmesi için gerekli olan makine;
Böyle bir makinenin günümüz şartlarından yapılması pek kolay iş değil. Her insanın vücudunda 1028 kadar atom bulunur. Bir insanın atomlara ve atom altı parçacıklara ayrıştırılması çok fazla enerji gerektiriyor. Bu enerjiyi toplayabilmek oldukça güç, aynı zamanda buna ayrılabilecek maddi kaynağında oldukça fazla olduğunu belirtmekte fayda var.
Tıpkı simya ile uğraşan simyacıların normal metalleri altına çevirmek için uğraştığı onca deneye rağmen bu işin yeterli maddi kaynak ve bilgi ile kolayca yapılabilmesi gibi. Tabii 1 gram altın için çok fazla maddi kaynak ve enerji tüketimi gerektiği için bu işlemin gereksiz görüldüğünü söylemekte fayda var.
Tekrar konumuza dönecek olursak, yeterli enerjiyi toplayabildiğimiz düşünelim ve insanımızı atomlarına kadar ayırdığımızı.
Oldukça Gelişmiş Kablo veya Uydu;
A noktasındaki insanımızı B noktasına gönderebilecek duruma getirdik, gönderebilmek için 2 farklı yolumuz mevcut kablo veya uydu. Kullanacağımız kablo saniyeler içerisinde oldukça fazla veriyi gönderebilecek düzeyde olması lazım. Eğer olurda yolda herhangi bir veri kaybına uğrar ise bu felaket ile sonuçlanacaktır.
B Noktasındaki Makinemiz;
İlk 2 aşamayı yapabilecek teknolojiye sahibiz diyelim. Önümüze farklı ve oldukça zorlayıcı bir etken daha çıkıyor. Bizi tekrar birleştirecek b noktasındaki makinemiz. Bu makine kuantum bilgisayarından çok daha üst düzey bir hesaplama işlemine sahip olmalı ve bunu düzgün bir şekilde gerçekleştirebilmeli. Eğer olurda hesaplamalarda bir hata yapar ve gözümüzde bulunan atomu başka bir yere yerleştirir ise bunun oldukça kötü sonuçları olacaktır.
Tüm bunları hallettiğimiz ve makinemizin sorunsuz çalıştığını hayal edersek bir sonraki problem bunun için gerekli enerji olacaktır.
Günümüzde Işınlanma Neden Mümkün Değil?
Günümüzde mümkün olmamasının ana sebeplerinden birisi “Işık Hızı”. Görelilik teorisine göre kütlesi olan hiçbir şey ışık hızına ulaşamaz. Yani Görelilik teorisi bize şunu söylüyor ışınlanabilirsin ama bunu anında yapamazsın gecikmek zorundasın. Fakat burada devreye Kuantum evreni giriyor, bir zamanlar Albert Einstein’ın baş belası olan ve kabullenemediği atom altı evrenin fizik yasaları. O konuya birazdan gireceğiz fakat konuşmamız gereken bir diğer konu, birazda hayal gücümüzün yardımıyla gelecekte ışınlanma nasıl olabilir sorusudur?
Gelecekte Işınlanma Nasıl Olabilir?
Gözlemleyebildiğimiz evrenin ne kadar büyük olduğunu biliyoruz, zira mesafeleri ışık hızı ile ölçüyoruz. Buda bize ışık hızına ulaşabilsek bile evrenin bir ucuna gitmemizin çok uzun süreceğini söylüyor. Fakat olurda 1000 yıl veya zamanı biraz daha ileri saralım 3000 yıl gibi bir gelecekte bizim bildiğimiz görelilik teorisi veya ışınlanmanın olamayacağını düşündüren basınç gibi yasa ve etkenlerin çözüldüğünü varsayarsak evren nasıl bir anlama kavuşurdu?
Bunu anlamak oldukça güç, 100 yıl önce keşfedilen kuantum evreninde bile hala neler olup bittiğini tam olarak anlamlandıramıyoruz. Günümüz yasaları Isaac Newton’un yasalarının düzeltilmiş halinden ibaret. Ondan önce ise bu konuda düşünen veya düşünebilen çok az insan vardı. Konuyu fazla irdelemeden örneklere bir göz atalım.
Güneşimizden sonra bize en yakın yıldız 4,3 ışık yılı uzaklıkta, o yıldıza gidebilmek için ışık yılı ile 4,3 yıl uzayda seyahat etmemiz gerekiyor. Peki ya aniden orada olabilseydik neler değişirdi? Bu neyi değiştirirdi diye sormadan edemiyor insan kendine. Evrendeki yaşam formu arayışımıza cevap bulmak adına sürekli olarak yaşam olabileceğini düşündüğümüz yerlere gidebilir ve evrende yalnız olmadığımızı kanıtlayabilirdik.
Uzay araştırmalarını çok üst seviyeye çıkartarak bilmediğimiz gözlemleyemediğimiz bütün olguları, gezegenleri, yıldızları ve güneş sistemlerini görebilir ve yakından gözlemleyebilirdik. Bugün yörüngede bulunan James Webb Uzay Teleskobuna ihtiyacımız kalmayabilirdi, çünkü istediğimiz zaman evrenin herhangi bir noktasına gidebilirdik.
James Webb Uzay Teleskobundan gelen ilk görüntüler hakkında detaylı bilgi almak için tıklayın.
Çoğu kişi gibi bende ilk düşünmeye başladığımda İstanbul’daki trafik sıkıntısının yol açtığı durumdan dolayı işimden eve anında gidebilirdim diye düşünmeye başlamıştım. Gözlerimi gökyüzüne çevirdiğimde bu örneklerin küçük birer detay olduğunu hatırlayıncaya dek.
Kuantum Dolanıklığı
Mevcut fizik yasalarımız ile böyle bir şeyin ne kadar zor olduğundan bahsetmiştik, fakat henüz keşfedemediğimiz bir yasa ve evren mevcut, kuantum evreni.
Kuantum evrenine geçmeden önce çok kısa bir şekilde tarihine dokunmakta fayda var. Bu alanda yapılan ilk deneylere ve keşifler günümüzden neredeyse 100 yıl öncesine dayanmakta. İlk olarak olasılık gibi matematiksel gözle bakılan kuantum mekaniği yapılan araştırmalar ile bunun çok daha ötesinde bir şey olduğunu bize kanıtladı. Bu konu üzerine Albert Einstein ve Niels Bohr’un meşhur tartışmasını herkes hatırlayacaktır. Kuantum Dolanıklığı adına yapılan deneylerde bunun sadece olasılık olmadığını veya araştırması ve kurcalanmasının çok önemsiz olduğuna inanmayan Niels Bohr bu alanda yaptığı deneyler ile bilim camiasını sarstı.
Bunun üzerine Albert Einstein ona “Tanrı Zar Atmaz” gibi söylemlerde bulundu. Niels Bohr ise “Tanrı’ya ne yapması gerektiğini söylemekten vazgeç” diyerek olayı alevlendirdi. Tabii ki aralarında bu atışma kuantum mekaniğini ilk başlarda saçma bulan Albert’in yanılgısı ile sonuçlandı.
Bu evrendeki olaylardan birisi olan Kuantum Dolanıklığı ışınlanma konusunda bize yardım edebilecek düzeyde birtakım olaylar içeriyor. Bunu anlayabilmek adına Kuantum Dolanıklılığının nasıl işlediğini anlamak gerekiyor. En basit örnek ile;
Bir kaynak noktasından 2 foton bırakıldığını düşünelim ve bu örneğe birazda hayal gücümüzü ekleyelim. Bir futbol sahasını baz alarak sahanın bir ucundaki kaynaktan 2 foton bırakalım. Bu fotonlardan birisinin yönünü değiştirelim, diğer fotona bir etki yapmadığımız halde gözlemleyeceğimiz şey diğer fotonunda bu işlemden etkilendiği. Sanki aralarında bir bağ varmış gibi A fotonuna ne olursa B fotonu da bunu hissediyor ve tepki veriyor.
Biraz karmaşık gelmiş olabilir ama Niels Bohr’un şu sözünü dile getirmekte fayda var.
Kuantum fiziği kafanızı karıştırmamışsa onu tam olarak anlayamamışsınızdır
Niels Bohr
Örneğimize bir daha bakalım fakat bu sefer bir futbol sahası yerine evrenin bir ucunu kullanalım. Yine aynı kaynaktan aynı anda A ve B fotonlarını salalım. A fotonuna bir etki yaptığımızda nerde olursa olsun, mesafe ne olursa olsun aynı anda B fotonunun da aynı etkiyi hissettiğini ve buna tepki verdiğini gözlemleyebiliriz.
Bunun nasıl gerçekleştiği üzerine pek çok varsayım bulunmakta bunlardan en popüler olanlarına bakacak olursak;
– 2 foton arasında ışık hızından daha yüksek bir hızda bir iletişim gerçekleşiyor.
– 2 Foton arasında gözle gözlemleyemediğimiz bir bağ bulunmakta.
Bu sorunun veya ilkenin çözülmesi bize ışınlanma konusunda çok yol kat ettirecek bir çözüm sağlayabilir.
Işınlanma Deneyleri
Kuantum dolanıklığı ile gelişen ışınlanma deneyleri son 20 yıldır yapılmaktadır. İlk kez 1998 yılında teorik olarak yapılan deneyler, 2004 yılında fiber optik bir kablo gerçekleştirilerek 600 metreye foton ışınlanması başarıyla sonuçlandı.
Bu deneyler hızla devam ederken mesafeler bir anda km bazına yükselmeye başladı. 2012 yılında Avusturalya’da yapılan deneyde 143 km uzağa foton ışınlamayı başardı.
Bunun gibi pek çok örneği bulunan kuantum ışınlanmasının geleceği oldukça parlak gözüküyor
Etik nedenler
Tıpkı Crispr Cas-9 teknolojisinde olduğu gibi bu olayda da bazı etik nedenler mevcut. En bilinen ve pek çok tartışmaya konu olan ilk nedenden başlayalım.
Ölmek ve Tekrar Dirilmek
Işınlanabilmek için atomlara ve atom altı parçacıklara ayrılmamız gerektiğini söyledik. Bu işlem bizi teorik olarak ölü yapıyor ve vardığımız B noktasında tekrar birleştirilme olayı ise bizi tekrar diriltmek ile neredeyse aynı. Konu üzerinde çalışma yapan bilim insanları gelişen teknoloji ile bunu ölüm olmadan yapabilmeyi umut ediyor.
Işınlandıktan Sonraki Ben
B noktasına ışınladığımızı varsayalım, yine aynı bilincimiz ile beraber mi olacağız? Yani eğer atomlarımıza ayrıldıktan sonra tekrar birleştirildiğimizde o gerçek ben mi olacağım yoksa benim kopyam mı olacak veya benden 2 tanemi olacak. Tüm bu soruları bir kenara attığımızda ruh denilen bir kavram daha var ki bunlardan çok daha ötede, birazcık felsefi bir alanda.